CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Artık sağcıydı, solcuydu, ortacıydı falan yok. Mesele Türkiye meselesi. Mesele bir partinin meselesi olmaktan çıkmıştır. Mesele bir partinin meselesi değildir. Mesele; 100 yılda inşa ettiğimiz Cumhuriyeti, ikinci yüzyılda demokrasiyle taçlandırma meselesidir” dedi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu İstanbul’da, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) düzenlediği Ortak Akıl Platformu Liderler Buluşması Toplantısı’nın açılışında konuştu. Türkiye’nin önünde duran beş temel sorunu olduğu belirten Kılıçdaroğlu, “Bütün bu sorunların üstünde yani beş temel sorun üstünde temel bir sorun var, yönetim sorunu… Türkiye yönetilmiyor, savruluyor. Kim yönetiyor Türkiye’yi, kimler yönetiyor Türkiye’yi… Devlet akılla, bilgiyle, birikimle, adaletle yönetilir. Devlet liyakatle yönetilir, bir devleti bir kişi teslim edemezsiniz” diye konuştu.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
“Dış politikada Türkiye itibar kaybeden bir ülke haline geldi”
“Türkiye’nin 5 temel sorunu var, bu konuda bir anlaşmamız lazım. Birincisi demokrasi, demokrasinin olmadığı yerde büyüme, düşünce özgürlüğü olmuyor daha da önemlisi can ve mal güvenliği olmuyor çünkü yargı bağımsız değil. Hakkınızı arayamıyorsunuz. Herkesin düşüncesine, kimliğine, inancına, yaşam tarzına saygı duyacağımız bir Türkiye’yi inşa etmemiz lazım. İkincisi ekonomi. Demokrasi olmayınca ve her şey şahsileşince ekonomide ciddi sorunlar çıkıyor, ortaya. Ama siz izlemenin ötesinde fiilen yaşıyorsunuz. Yaşadığınız için de endişeleriniz var, bu endişelerin giderilmesini istiyorsunuz.
Üçüncüsü dış politika. Hayatımda rüşvet alan bir kişinin büyükelçi tayin edildiği bir ülke hiç duymadım, biz hariç. Dışişleri Bakanlığı’nın bu kadar devre dışı bırakıldığı bir süreci de hiç yaşamadım. Bu aynı zamanda devlette liyakat sisteminin tümüyle çökmüş olması demektir. Dış politikada Türkiye zemin kaybeden, itibar kaybeden bir ülke haline geldi.
“Bu beş sorunu aşacağız, başka seçeneğimiz yok”
Dördüncü sorunumuz, temel bir sorundur, eğitim sorunu. Üniversitelerin bilgi üretemez noktaya geldiğini görüyoruz. Üniversite bilgi üretemezse sizler katma değeri yüksek ürünü nasıl üreteceksiniz? Farklı düşündü diye bir üniversite hocasının üniversiteden atılmasını, biz darbe dönemlerinde gördük, şimdi yaşıyoruz bunları. Üniversiteyi düşünce özgürlüğünün yok edildiği bir mekan olarak düşünürseniz zaten orası üniversite değildir.
Beşincisi toplumsal barışımız, toplumsal barışımızı sağlamak zorundayız. Öyle bir noktaya geldik ki komşumuzun kimliğini, inancını, yaşam tarzını sorgular hale geldik. Buradan da Türkiye’nin çıkması lazım. Bu beş sorunu aşacağız, başka seçeneğimiz yok.
“Devlet dediğiniz alan liyakatin olmazsa olmaz olduğu bir alandır”
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bürokrasiyle başlayıp tahrip edildiği bir sürecin içine giriyoruz. Önümüzdeki seçimlerde Türkiye’nin yeniden inşası söz konusu. Bazı temel kurumların tümüyle yok edildiği, içinin boşaltıldığı, yetenekli insanların devre dışı bırakıldığını farklı düşünen insanların bir anlamda ötekileştirildiğini görüyoruz. Buradan Türkiye’nin çıkması lazım.
Bütün bu sorunların üstünde yani beş temel sorun üstünde temel bir sorun var, yönetim sorunu… Türkiye yönetilmiyor, savruluyor. Kim yönetiyor Türkiye’yi? Kimler yönetiyor Türkiye’yi? Devlet akılla, bilgiyle, birikimle, adaletle yönetilir. Devlet liyakatle yönetilir, bir devleti bir kişiye teslim edemezsiniz. İşi uzmanına vermezseniz, o işte hiçbir bilgisi, becerisi olmayan insanı oraya koyarsanız; yani adlandırmak gerekirse bankaya güreşçiyi atarsanız olmaz. Merkez Bankası’na arkeolog atarsanız olmaz. Devlet dediğiniz alan liyakatin olmazsa olmaz olduğu bir alandır. Sorunu aşacağız.
“Tek isteğim sakın ola ki umutsuzluğa kapılmayın”
Artık sağcıydı, solcuydu, ortacıydı falan yok. Mesele Türkiye meselesi. Mesele bir partinin meselesi olmaktan çıkmıştır. Mesele bir partinin meselesi değildir. Mesele; 100 yılda inşa ettiğimiz Cumhuriyeti, ikinci yüzyılda demokrasiyle taçlandırma meselesidir. Bir yüzyılda ağır bedeller ödedik. Başbakanlar idam edildi bu ülkede, bakanlar idam edildi. Gencecik çocuklar idam edildi, bunları aşma zamanıdır. Kinden, öfkeden, intikam duygularından uzak durarak ve belli bir hedefe büyümeye, kalkınmaya odaklanarak… Müthiş bir enerjimiz var, müthiş ama… Bu enerji eğer kalkınmaya odaklanırsa emin olun olağanüstü büyük başarılara imza atarız.
Tek isteğim sakın ola ki umutsuzluğa kapılmayın. Türkiye çok güzel bir ülke, sizler böyle bir masanın etrafında toplanıp ülkenin geleceğini düşünüyorsanız bu sizin için önemli olduğu kadar siyaset kurumu için çok daha önemlidir. Öyle anlaşılıyor ki bu sorunu beraber çözeceğiz. Sorunu çözmeyi cesaretlendireceksiniz. Sorunu çözmek isteyen kişiyi cesaretlendirirseniz emin olun bütün sorunlar çözülür, üstelik kısa sürede. Rahat bir nefes alınan iş dünyasını düşünün. Başarılarının takdir edildiği bir iş dünyasını düşünün. Dünyanın her tarafında sözü geçen bir iş dünyasını düşünün. Büyük başarılara imza atan bir iş dünyasını düşünün. Bu sizin olduğu kadar bizim için de gurur verici bir iş dünyası fotoğrafı olacaktır.
“Artık umutsuzluğu ortadan kaldırmanın zamanı geldi”
Avrupa Birliği süreci… Az önce bir toplantıdaydım Maltepe Belediyesi, Avrupa süreci ile ilgili bir toplantı yapıyor. Avrupa Birliği’nin tam üye olsun olmasın bu tartışmalardan bağımsız olarak, bizim Avrupa Birliği’nin öngördüğü bütün demokratik standartları ülkemize getirme yükümlülüğümüz var.
Alın veya almayın. Bu ülkenin insanı, üçüncü sınıf demokrasiye layık değil. Biz birinci sınıf demokrasi işitiyoruz, beraber yaşamak istiyoruz, beraber tartışmak istiyoruz. Tasada ve kıvançta beraber olmak istiyoruz. Bunu sağlayabilir miyiz, evet sağlayabiliriz. Zengin bir coğrafyamız, zengin bir kültürümüz var, çok zengin geleneklerimiz var. Emin olun müthiş becerilere imza atan bilim insanlarımız var. Ama bunlar biraz köşeye atılmış, umutsuzluk içinde; bir şeyler arıyorlar. Artık umutsuzluğu ortadan kaldırmanın zamanı geldi. Beraber, birlikte sorunları çözeceğiz.
Ben hep şunu söylerim. ‘Bize katılın’ diye, evet yine burada da tekrar edeyim. ‘Bize katılın’, bu yolculuk güzel bir yolculuk olacaktır. Bu yolculuğun sonunda demokrasi vardır, üretim vardır, yargı bağımsızlığı vardır, birlikte yaşama vardır; herkesin kimliğine, inancına, yaşam tarzına saygı vardır. Bu yolculukta herkesin mutlu olduğu bir Türkiye vardır, böyle bir Türkiye inşa etmeye kararlıyız.”